30 Eylül 2010 Perşembe

Yeni doğdum ben, çok mutlusun sen

Yeni doğan kurabiyeleri olur da, pastaları olmaz mı? Cup cake'in en lezzetlisi, tasarımını hazırlaması en keyifli olanı bunlarmış. (Selçuk öyle diyor.)) Gerçekten de insan kıyamıyor yemeğe, bir köşe de saklamak istiyor anı olsun diye. Sanki üzerine yeni doğan bebeğin kokusu sinmiş gibi, adı sevdadan geçen her aşktan daha öte bir güzellikle karşılaşılmış, o  bebeğin masum güzelliğinin ifadesinden bir anı kalmış gibi... Ama bu benim ruh halim, "yeni doğdum ben, çok mutlusun sen" pastaları diye ad bile koydum onlara. Ötesinde pek lezzetli olup bebeğe hoş geldine giden herkesin hapur hupur yediklerini duydum. Sonuç: Yeni doğan neşesine her hayırlı olsun diye gelenin sevincine ortak olmaksa bizim keyfimiz olmuş.. Ne de iyi olmuş!)

Şeker gibiler!


"Cup cake"ler yani tek kişilik pastalar lezzet dünyasının en favorileri son zamanlar. Düğünler, nişanlar, davetler, doğum günleri hiç fark etmiyor, bu "kaplı kekler" kişiye özel sunumlarıyla başı çekiyor. Cup cake'ler de kişisel zevki, beğeniyi diğerlerinden ayırmak mümkün. İşte bir doğum günü partisi için kendi pastasını ayırıp her davetli arkadaşına kendine özel şekerli ve nefis kremalı vanilya aromalı cup cakeler isteyen küçük arkadaşımızın pastalarından iki örnek (Bunlar Simten'in kendine aşırdıkları da diyebiliriz:))

28 Eylül 2010 Salı

Kurabiye tadı, anne kokusu, düş tarlası...




Selçuk bu aralar sürekli kurabiyeler yapıyor. Zevke, beğeniye göre çeşit çok, hal böyle olunca evi saran her taze kurabiye kokusunda başka bir tatla tanışacağımı anlıyorum. Dışardan izlemek tuhaf bir his. Herkes başka bir kurabiyenin tadını diliyor, görüntüsünde de başka bir düşü resimlemek istiyor. Kimisi annesinin kurabiyesi tadında yeni doğan yeğeni için bebek kurabiyeleri istiyor. Tadan herkes aile kokusunu hissetsin, biraz “öyle bir geçer zaman ki” ruhuna yolculuk etsin, ama sadece iyi anıların duygusunda yeni geleni, bugüne özgü süslü, renkli, şeker hamuru değmiş ifadesinde kucaklasın diye belki de… Lezzet paketleri evden yol alırken o mis gibi tereyağ kokusundan mıdır bilmiyorum, kurabiyelerin tarihçelerini anlatan kitaplara, düşlere kapılıyorum ben de; her birinden göz hakkım var; haliyle tatmadan duramıyorum. Evet, alınan kilolar cabası. Ama her lezzetle başka bir anıya, bir ülkeye, ruha yolculuk etmek için değer. Tahinli, cevizli, damla çikolatalı, tarçınlı, zencefilli, kakaolu, yulaflı, vanilyalı, hatta İtalyan usülü vanilyalı, veya İngiliz usulü vanilyalı… O kadar farklı tat var ki kurabiyeler de. Görüntüler ise ihtişamlı. Hepsi kişiye özel, aralarında bazıları biblo olmaya uygun hatta. Görüntüsüne rağmen kıyamamak hali maalesef tarafımdan mümkün olmuyor. Bir ısırıkla geçmişe yolculuk şansı varken yapamam. Bu tad ruh gezginliğine izin veriyor. Sanırım insan tek başına yediğinde gerçek bir anı yolculuğu kurabiye. O tadı ilk kez tadıyor olsa bile kendisine anımsatabileceği bir geçmiş zaman duygusu mutlaka oluyor kurabiyenin. Paylaşırken ise, işte o zaman yeni anılar birikiyor. Bol kahkaha, neşe, hatta şu “sevgi böcüğü” olma hali.

En somurtkan yüz ifadesinin kalbine bile… Selçuk’un bu hazırladığı kurabiyeler arasında sanırım ben en çok ebruli stilinde pembe, beyaz ve yeşil renklerle süsülendirilmiş İskoç kurabiyesini tadarken bol bol yolculuk ettim. 19 yaşıma döndüm, dil okulu için İngiltere’ye gitmişim, henüz Margaret Teacher başbakanmış, çok soğuk bir kışmış, hep üşürmüşüm, hep paket paket satılan bu lezzetteki kurabiyelerden yermişim, biraz da annemi özlermişim.. Ağzıma attığımda sanırım önce bu yüzden bir an üşüdüm, ama sanırım tam da bu yüzden içim ısındı, önce damağımın sonra da midemin memnuniyeti de tam da bu ısırıkla oldu…Mutfaktan son zamanlarda gelip geçen kendi göz hakkı kurabiyelerimi de bu yüzden sizin için fotoğrafladım. Belki bizimkileri, belki kendinizinkini yahut bir başka kurabiye ustasınınkini tadarken bol bol anı biriktirmeniz dileğiyle.


25 Eylül 2010 Cumartesi

Kendine özerk lezzetler: Kişler

Fransızlar taze yumurta ile kremanın ortak sırrı olarak tanımlıyorlar kendisini. memleketinde adı quiche, bizdeyse kiş deniyor. Zaten ikisini de aynı şekilde okunuyor, tad olaraksa bizde çeşitlilik hariç aynı lezzetler bazı gurme restoranlar da başarıyla yakalanıyor. Yaygın olarak ıspanaklı ve kabaklı kiş bizdeki restoranların favorileri. Bize gelince, Fransız usülünün takibinde çeşitlendirmeye çalışıyor, her yeni günde yepyeni bir lezzet keşfediyoruz. Kuşkonmaz, pırasa, domates en yaygın bu lezzet de kendini bulanlar. Ancak genel olarak tuzlu tart olarak tanımlayabileceğimiz, taze krema ve yumurtanın temelinde kendini bulan bu lezzetin iki farklı usülünü yaratabilmek mümkün: Bir dolgun malzemeli Kiş hali, diğeri pizzayı anımsatan kıtır ifadesi. Yeter ki mutfak da keşif dilensin öyle değil mi? Ötesindeyse dünyada en favori kişin adını da vermek gerekir: Quiche Lorraine.  Jambon, taze kekik, soğan ve emmental peynir ve biraz da sihirle lezzetlenen bir tad. Fransız emmentalinden daha lezzetli olduğunu düşündüğümüz Türk kardeşi Kars gravyeri de pek tabii ki Lorraine'li Kiş'i tatlandırabilir, ama bu bir sonra ki hikayenin konusu.( Neyse ki, kendisi gelecek hafta mutfak programımızda listeye girdi; bu demektir ki akabinde detaylı fotoğrafları ve ipucu bilgileriyle bu sayfada kendini bulacaktır.)