Selçuk bu aralar sürekli kurabiyeler yapıyor. Zevke, beğeniye göre çeşit çok, hal böyle olunca evi saran her taze kurabiye kokusunda başka bir tatla tanışacağımı anlıyorum. Dışardan izlemek tuhaf bir his. Herkes başka bir kurabiyenin tadını diliyor, görüntüsünde de başka bir düşü resimlemek istiyor. Kimisi annesinin kurabiyesi tadında yeni doğan yeğeni için bebek kurabiyeleri istiyor. Tadan herkes aile kokusunu hissetsin, biraz “öyle bir geçer zaman ki” ruhuna yolculuk etsin, ama sadece iyi anıların duygusunda yeni geleni, bugüne özgü süslü, renkli, şeker hamuru değmiş ifadesinde kucaklasın diye belki de… Lezzet paketleri evden yol alırken o mis gibi tereyağ kokusundan mıdır bilmiyorum, kurabiyelerin tarihçelerini anlatan kitaplara, düşlere kapılıyorum ben de; her birinden göz hakkım var; haliyle tatmadan duramıyorum. Evet, alınan kilolar cabası. Ama her lezzetle başka bir anıya, bir ülkeye, ruha yolculuk etmek için değer. Tahinli, cevizli, damla çikolatalı, tarçınlı, zencefilli, kakaolu, yulaflı, vanilyalı, hatta İtalyan usülü vanilyalı, veya İngiliz usulü vanilyalı… O kadar farklı tat var ki kurabiyeler de. Görüntüler ise ihtişamlı. Hepsi kişiye özel, aralarında bazıları biblo olmaya uygun hatta. Görüntüsüne rağmen kıyamamak hali maalesef tarafımdan mümkün olmuyor. Bir ısırıkla geçmişe yolculuk şansı varken yapamam. Bu tad ruh gezginliğine izin veriyor. Sanırım insan tek başına yediğinde gerçek bir anı yolculuğu kurabiye. O tadı ilk kez tadıyor olsa bile kendisine anımsatabileceği bir geçmiş zaman duygusu mutlaka oluyor kurabiyenin. Paylaşırken ise, işte o zaman yeni anılar birikiyor. Bol kahkaha, neşe, hatta şu “sevgi böcüğü” olma hali.


0 yorum:
Yorum Gönder